Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Zor Günler Geçiriyoruz

Bütün dünyayı kasıp kavuran Korona virüsünün faturası omuzlarıma dayanılmaz bir ağırlık olup çökmüş, öngörülerimi yerle yeksan ederek üzerime kocaman ve anlaşılmaz karamsarlıklar boca ediyor. Beni günbegün umutlarımdan, sağlıklı ve mutlu yaşama olan arzularımdan, iş hayatımın belirsiz geleceğinden ve en önemlisi ailemin huzurunu korumam gerektiğine olan kutsal inançlarımdan oldukça uzaklaştırıyor.

Bütün Dünya aylardır adına ‘’Korona virüs,, denen ve Çin menşeli olan bulaşıcı bir hastalıkla boğuşuyor.  Ülkeler kısa sürede yayılarak binlerce ölümlere neden olan bu hastalık karşısında çaresiz kalırken,  insanlar hiçbir tedavisi olmayan bu illet karşısında nasıl sağlığımızı koruyarak hayatta kalabiliriz diye korku ve endişe nöbetleri geçiriyor. Yapılan testler sonucunda tespit edilerek yüz binlerle ifade edilen korona virüs vakası ve buna bağlı olarak yaşanan binlerce ölüm gerçeği birçok ülkeyi katı tedbirler alma noktasına getirdi. Hal böyle iken, ülkemizde de benzer radikal tedbirler alındı ve alınmaya devam ediyor. Peki, alınan önlemler yeterlimidir diye kendi kendimize bir soru sormuş olsak, kesinlikle cevap hayırdır. Çünkü eğer yeteri kadar tedbir alınamaz ve sokakta geçirilecek zamana kısıtlama getirilmez ise, baş belası bu küresel virüsün yayılma hızını kontrol altına almamız mümkün olmaz. Daha vahim sonuçlara açık hale gelmememiz için mutlaka izolasyon şart ve bu işin üstesinden gelmek için bireysel sorumluluk bilinç kapasitemizi ekstra kullanmamız gerekmektedir. Daha açık söylemek gerekirse, eğer bugün samanlıkta başlayan yangını kontrol altına almazsak, evimizi de kaybetme noktasına geliriz. Ülke olarak zamanında alınmayan veya geç alınan önlemler nedeniyle bugüne kadar samanlığın tutuşmasına engel olamadık. Bu saatten sonra yapacağımız tek şey, yangını başladığı yerden kontrol altına alarak evi hasarsız kurtarmaktır. Aksi halde hepimiz o evin içindeyiz ve o korkunç sahnenin konu mankeni durumuna düşmekten kendimizi asla kurtaramayız. Virüsün bulaşma riskini minimum seviyelerde tutmak için İnsanların evlerinde kalmaları için yapılan çağrılar çok doğru ve alınması elzem olan tedbirlerin önemli bir halkasıdır. Kafe, lokanta, kahvehane, spor salonları, sinema, AVM gibi daha birçok işletme bu tedbirler kapsamında hizmet dışı bırakılarak faaliyetleri süresiz donduruldu. Alınan bu kararlar tutuşan samanlığı söndürmek için dökülen birkaç kova suya benzer. Söndürmek için kova değil, itfaiye aracı gerekli olduğunu unutmayalım. Gelelim kapanan bu sektörlerde çalışan ve sayıları yüz binlerle ifade edilen insanların içler acısı durumuna. İşyerleri kapandığı için evlerine kapanan bu insanlar ne acıdır ki, bir anda sayıları milyonları bulan işsizler ordusunun birer neferi oldular. Evlerinize kapanın ve kendinizi izole edin demek çok kolay. Bu insanlar evine nasıl ekmek götürecek, ne yiyip ne içecekler diye düşünen yok. Evi Kira olan da var, kredi ödemesi olan var, Elektrik, doğalgaz, su faturaları ve geçindirmekle yükümlü oldukları aileleri var, var var var. Korona virüs vakasının yayılma hızının kontrol altına alınması için vatandaşlarına evinize kapanın, evinizden dışarı çıkmayın deniyorsa,  işte tam da burada Sosyal Devlet anlayışının devreye girmesi gerekir. Birçok ülkenin Devlet Başkanı kameraların karşısına geçerek halka konuşma yapma gereği duydu. İnsanlara hitaben yaptıkları konuşmalarda hiç kimsenin özgüvenini yitirerek karamsarlığa kapılmamasını, Devletlerinin her türlü ihtiyacı karşılayabilecek ekonomik güce sahip olduğunu ifade etmenin yanı sıra, Sosyal Devlet olgusunun şeffaf ve güven telkin eden saptamasına temas ettiler. Devlet kavramına yakışır şekilde babacan tavır takınarak halkı karamsarlık gibi negatif duygu ve düşüncelerden kurtarmaya çalıştılar. Söylemleri öyle laf ola beri gele türden değil, somut ve insanlara dokunan söylemlerdi. Bol sıfırlı rakamlardan oluşan ekonomik paketler açıklamakla da kalmadılar,  adeta kıskandırdılar. Biz de mi?

Biz de acil eylem planları geliştirildi ve hayata geçirildi. Devlet bu korona virüs tehdidi karşısında alarma geçmiş, alınması gereken her türlü tedbiri aldı, almaya devam ediyor. Pek çok işletme kolu kepenk indirdi. Yatırımlar geçici bir ile süre ertelendi. Okullar eğitime ara verdi. Kara ve hava yoluyla yapılan ulaşım konusuna yeni düzenlemeler getirilerek, virüsün yayılma hızı sınırlandırarak yavaşlatılmasına çalışılıyor. Elbette bunlar alınması gereken önlemlerdi, ancak ülkeye girişlerde bu hassasiyet zinciri sanki kırıldı gibi. Öyle sanıyorum bu zincirin nasıl kırıldığı meselesini sadece bir örnekle açıklamamız yeterli olacaktır. Umre’den dönen binlerce Hacı için öngörülen on dört günlük izolasyon kuralına uyulmadı ve ilk gelen kafilelerde bulunan binlerce insan evlerine gönderilerek izolasyon için gerekli olan inisiyatif onlara bırakıldı.

Peki, Hacı’lar ne yaptılar?

Hacı’lar kural falan dinlemediler. Kendilerini kutlamak için ziyaret etmeye gelen dost, akraba, konu, komşuya hiçbir tedbir almadan kapıyı açık tutarak samanlığa belki de ilk kıvılcım sıçrattılar. Hal böyle olunca, daha önce alındığı iddia edilen önlemler de önemini yitirmiş oldu. Burada asla Hacıları suçlamak gibi bir düşüncem olamaz. Eğer bir suçlu aranıyorsa, o suçlu bu konuyla ilgili birimlerin başındaki insanların sonuca etki eden izleme yetersizliğidir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın