Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Güzel ve Çirkin

İstanbul sokaklarında önce tek tük, sonra yoğun kalabalıklar halinde gördüğümüz Suriyeli mülteci sayısındaki değişkenlik '' daha nereye kadar böyle devam edecek,, diye bizi endişeye sevk etmişti. Biraz daha açık söylemek gerekirse, her gün artarak yüz binleri aşan Suriyeli mülteci sayısı bu haklı endişemizi pekiştirmiş, bizi İstanbul banliyölerini mi tercih ediyorlar noktasına getirmişti. Ah keşke sadece öyle olsaydı. Sadece İstanbul'la sınırlı kalmış olsaydı.

Şu an Türkiye'de yaklaşık 4 milyon kayıtlı mülteci bulunuyor. Resmi olarak kayıtlı olmayanları, Türkiye'de doğan ve doğacak çocukları da bu nüfusa eklediğimizde hatırı sayılır bir oran karşımıza çıkacağı gerçeğini kabul edelim. Yani sadece İstanbul'la sınırlı olmayan bir mülteci varlığıyla iç içe yaşıyoruz. Uzun yıllar yaşamaya da devam edeceğiz. Ve ülkemizin hemen hemen her bölgesine dağılmış halde yaşamlarını idame etmeye çalışan söz konusu Suriyeli göçmenler insan hakları çerçevesinde temel ihtiyaçları karşılandığı gibi, sağlık hizmetleri konusunda da Türkiye Cumhuriyeti devletinin cömert tutumundan istifade etmektedirler. Bunları neden anlattım? Hatta belki anlatmaya değer bir konu gibi görmeyebilirsiniz de…  Ancak, yabana atılacak bir konu olmadığını unutmamak gerekir. Kısa bir sormacayla sokakta geçen herhangi bir Antepliye yaklaşın ve konu hakkında görüşlerine başvurun. Göreceksiniz ki,  anlattıklarıma daha fazla örnek katarak cevap vereceklerdir.

Bundan bir süre önce geniş bir arkadaş gurubuyla Gaziantep'in tarihi ve kültürel değerlerini yerinde görmek için yurdumuzun çeşitli yerlerinden hareket ederek, bu şehrimizde bir araya geldik. Hatta bu güzide kentimize yurt dışında gelen arkadaşlarımız bile vardı. Halk arasında Antep olarak anılan Gaziantep şehri, Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde yer alan ve tarihi çok eski çağlara dayanan bir şehrimiz. Birçok medeniyetin parmak izi bıraktığı, zengin kültürel miraslara sahip, fıstık, kebap ve baklavasıyla ünlü bir kentimiz, Gaziantep… Kalesi, Bakırcılar çarşısı, Zeugma mozaik müzesi, tarihi evleri ve göz kamaştıran sokakları gezilmesi, görülmesi gereken önemli noktalar. Oraya kadar gitmişken İmam Çağdaş'ta kebap ve baklava'nın, Tarihi Tahmis mekânında Menengiç kahvesinin muhteşem tadına bakmadan dönmek büyük eksiklik olur. Hele hele, günün her saat'inde oturacak yer bulamayacağınız Kale de Türk kahvesi yudumlamak apayrı bir keyif… Tarihi Zeytin Hanı ziyaret ettiğinizde, sizi onlarca çeşidini egzotik raflarında barındıran kokulu sabunlar, sızma zeytinyağları, rengârenk baharatlar ve kalitesine göre telis tabir edilen çuvallar içerisinde sergilenen kuruyemişlerin oluşturduğu tahrik edici görüntüsü karşılar ki, bu görsel şölen aklınızı başınızda almaya yeter. Eğer yemek için mekân arama moduna girerseniz, ( bulabilirseniz) herhangi bir Gaziantepliye Tabakhane ciğercisi Yener usta'nın yerini sorun. Üşenmeyin. Gidin ve Yener ustanın ciğer tavası, Gaziantep mutfağı'nın sabah kahvaltısındaki vazgeçilmez çorbası Beyran ile tereyağlı katmerinden mutlaka tadın. Bunlar Gaziantep'in görünen güzel yüzü…

Gelelim bir de Gaziantep ve Kilis'in çirkin yüzüne. Hatırlanacağı gibi YPG'nin ve özellikle Suriyeli Kürtlerin kontrolünde olan Afrin bölgesine Zeytin Dalı adı altında ÖSO ve Türk silahlı kuvvetleri ortaklaşa bir harekât yaparak, bölgeyi tamamen kontrol altına aldılar. Ve yine hatırlanacağı gibi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha Burseya tepesine bayrak dikilmeden önce  '' Biz Afrini terörist unsurlardan arındırıp, gerçek sahiplerine teslim edeceğiz,, diye bir söylemde bulunmuştu. Harekât birkaç ay gibi kısa bir sürede tamamlandı ve bölgenin güvenliği Türk Silahlı kuvvetleriyle ÖSO güçleri tarafından sağlanmaya başlandı. Ancak Afrin'in gerçek sahipleri kimlerdi ve Afrine dönüşleri sağlandı mı, kimse bilmiyor. Bilinen tek şey, Gaziantep ve Kilis'in gerçek sahiplerinin ortada olmadığıdır. Gezimiz sırasında Suriye'ye açılan Öncüpınar sınır kapısına kadar gittik. Sınır kapısının sağında Kilis Mülteci konaklama tesisleri ve hemen arkasında Suriye toprakları içinde yer alan ve iki adımda varacağınız Burseya tepesi. Şu anda bölgede güvenlikle ilgili hiçbir sorun yok. Ortalık sakin ve yapay bir huzur ortamı hakim. Neden yapay dediğime açıklama getirmeye çalışayım. Gerek Gaziantep'te olsun, gerek Kilis'te olsun durum pek farklı değil. Bölgenin demografik yapısı endişe verici derecede değişmiş durumda. Toplumsal yapının demografik etkeni onun dinamik yönüdür. Eğer demografik yapı sürekli bir şekilde açık olursa bu toplumsal yapının değişmesine davetiye çıkarmak olur. Ne yazık ki, şu anda ülkemizin Güney doğu Anadolu bölgesinde bu tehlikenin alt yapısı oluşmuş haldedir. Kendi ülkenizde hiç yabancı biriymişsiniz gibi bir hisse kapıldınız mı? Eğer cevabınız hayır ise, bu illerimize gidin ve yaşayın. Yukarıda parantez içinde ( bulabilirseniz) demiştim. Sokaklarda Türkçe konuşan birini mutlaka bulursunuz. Yok değiller ama sık olmasa da karşılaşmak mümkündür… Alışveriş için işyerlerini gezmek isterseniz, bir daha şaşırırsınız. Çünkü her on esnaftan sekizinin Suriyelilerden oluştuğunu göreceksiniz. Gördükleriniz karşısında bir an kendinizi herhangi bir Orta Doğu ülkesindeymişsiniz gibi hissetmemeniz mümkün değil. Çünkü her taraf bakımsız, binaların dış cephesi sıvasız, boyasız ve adeta tel tel dökülüyor… Yıkık dökük gibi duran binaların ortaya koyduğu moloz yığını görüntüsü, kenti bir mahrumiyet bölgesinden farksız kılıyor. Bu benim için büyük bir hayal kırıklığıydı. Gaziantep'e daha önce hiç gitmedim. Gitmemiş olsam da Gaziantep'le ilgili birçok kaynaktan faydalı olduğuna inandığım bilgiler edinmiştim. Bildiğimi sandığım derme çatma kırıntı halindeki bilgiler gördüklerim karşısında un ufak oldu.

Bir kandil günüydü ve eşimle konakladığımız otelden sıkılmış halde kendimizi Şahinbey'in bir caddesine attık.  Gece olmasına rağmen birçok esnafın ışıkları ısrarla yanıyordu. Caddede sadece genç erkekler dolaşıyor, kadınlardan eser yoktu… Derken bir pastanenin önünde sıralı halde kuyrukta bekleyen bir kalabalıkla karşılaştık. Nihayet o kalabalığın sonunda bir kadın gördük. Ürkekçe ona yaklaştık ve neden beklediklerini sorduk. Türk olduğunu söyleyen kadın Kandilden dolayı simit beklediklerini söyledi. Nihayet Türkçe konuşan birini bulmuştuk. Kısa bir sohbetten sonra Gaziantep'in nasıl bu duruma düştüğünü sorduk. Ne oldu biliyor musunuz? Kandil simidi için sırada bekleyen, bir oğlu asker, bir diğerinin İstanbul'da çalıştığını öğrendiğimiz o yaşlı kadın sorduğumuz onca soruyu kızgın bir tonlamayla tek bir cevapla özetledi.

Buna sebep olanlar utansın… Gelsinler. Gelsinler de Gaziantep'in son halini görsünler…  Dedi ve simit alma sırasının kendisine gelmesini beklemeye devam etti.