Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Altı yaşında evli bir çocuk ve cehalet

Vakıf adı altında faaliyet gösteren ve iktidar partisinin oy devşirme siyaseti izleyerek sınırsız kaynak aktardığı dini cemaatlerin ahlak sınırlarını zorlayan olaylarına bugün bir kez daha tanık olduk.

İsmailağa cemaatine bağlı Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G’yi 6 yaşındayken kendisinden 19 yaş büyük bir cemaat üyesiyle evlendirmesi ve cinsel istismara uğramış olmasının ortaya çıkması hepimizi büyük bir utancın kıyısına itti. Bu nasıl bir cehalettir ki, bir anne ve bir baba henüz daha çocuk yaşta ve hatta bebek sayılacak masumiyetle farkındalıktan çok uzak olan evladına bunu reva görebiliyor. Bunun ne dini, ne insani, ne de ahlaki değerlerle bir izahı mümkün olabilir.6 yaşında bir çocuğun böyle bir hadisenin merkezinde olmuş olması sapkınlıktır, tecavüzdür, ahlaksızlık. Hatta biraz daha açarsak, bu rezaletin yaşanmasında parmak izi olan, toplumun inanç ve ahlaki değerlerini örseleyen herkes, ama herkes çok ağır bir insanlık suçu işlemiştir. Peki, bu ve benzeri rezaletlerin yaşandığını görmesine ve bilmesine rağmen, kör, sağır ve dilsiz rolünü oynayan yetkili ve etkili kurumların başındakilere ne demeli? Yıllardır Dini cemaat kisvesi altında faaliyet gösteren bu Vakıflarda hep aynı çirkin ve insanlık dişi çocuk istismar olayları yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Neden devletin ilgili kurumları Vakıfların yurtlarında yaşanan bu zülüm ve alçaklıklara sessiz kalarak, ciddive etkili yaptırımlar uygulamak yerine, kamuoyunun gazını alarak olayların üstünü kapatma gayreti ile hareket ediyor? Eğer nedeni bu cemaatlerden gelecek oylarla iktidarlarını korumanın ağırlığına yenik düşerek, siyaseten göz yumuyorlarsa, batsın siyasetleri, batsın iktidarları. Bunun böyle olduğunu nereden mi anlıyoruz? Bunun böyle olduğunu 2020’de üniversite öğrencisi 20 yaşındaki Enes Kara’nın Elazığ’da kalmaya zorlandığı bir cemaat evinde yaşamına son vermesinde anlıyoruz. Bunu geçmişte yaşanan ve benzer birçok olayda iktidar erkinin ortaya koyduğu korumacı refleksinden anlıyoruz.

Bunu geçtiğimiz yıllarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun söylemlerinden anlıyoruz. Sema Ramazanoğlu iktidara yakınlığı bilinen ENSAR Vakfı’nın yurtlarında 45 erkek öğrenciye tecavüz edildiği haberlerinin gündeme düştüğü saatlerde kameraların karşısına geçerek, “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz’’  demesinden anlıyoruz. Ve yine bunu o dönem Adalet Bakanı olan Bekir Bozdağ’ın benzer bir cinsel istismar olayı için “ Çocuğun rızası var, ailenin rızası var” demesinden biliyoruz. Bu ülkenin vatandaşları olarak Devletin yönetim noktalarını temsil eden tüm kurum ve kişilerden haklı olan bir beklentimiz var. Beklentimiz şudur ki, Vakıf ve yurtlarında yaşanan rezil ve insanlık dışı olayları partizanca yaklaşımlarla örtbas etmek yerine, Anayasada belirtildiği üzere kanunlara işlerlik kazandırarak herkes için eşit ve adil bir şekilde adaleti sağlama yönünde söylem ve eylem geliştirmesidir.

Toplumun dini duygularını istismar ederek, mantar gibi ülkenin her tarafına yayılan Tarikat ve Vakıfların sayısı her geçen gün artarak Devletin Üniter yapısı için büyük bir tehlike oluşturuyor. Unutmayalım ki, daha birkaç yıl önce Devletin önemli kurumlarına kadrolarını yerleştirerek karanlık emellerini gerçekleştirmek için ülkeyi iç savaşa sürüklemekten çekinmeyen FETO terör örgütü de (GÜLEN CEMAATİ) bu Cemaatlerden biriydi.

Facebook Yorum

Yorum Yazın