Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Kadın, Çocuk ve Ceza Hukuku

Son yıllarda ülkemizde bir türlü önlenemeyen çocuk istismarı ile kadına yönelik fiziksel ve cinsel şiddet içeren olaylar yaşanmakta. Gün geçmiyor ki bir kadın katledilmesin. Ve yine gün geçmiyor ki bir çocuk kaçırılıp alçakça istismar edilmesin veya öldürülmesin. Doğusu, batısı fark etmeksizin, hemen hemen ülkemizin her bölgesinde adeta sistematik bir şekilde kadınlara yönelik gerçekleşen şiddet olaylarında baş aktör her zaman olduğu gibi yine erkek faktörüdür. Erkeklerin cinsel ve fiziksel şiddetine maruz kalan kadınlar cephesinde bular yaşanırken,  insani değerlerini yitiren sapkınların neden olduğu çocuk istismarı olaylarında da utanç verici tablolar mevcut.                 

Üzülerek belirtmek gerekir ki, ahlaki çürümüşlüğün toplumsal değerleri yerle yeksan ettiği bir zaman diliminde yaşamaktayız. Öylesine berbat bir zaman ki, şiddet ve sapkınlığın dozu hiç düşmüyor. Kadınlar kimi zaman sokak ortalarında, kimi zaman sığındıkları baba evlerinde, kimi zaman da toplu taşıma araçları veya işyerlerinde erkek terörünün kurbanı oluyorlar. En trajik olanı ise devletin şefkatli kollarına sığınmak için koruma istemelerine rağmen korunamadan çocuklarının gözü önünde hunharca katlediliyorlar. Ne yazık ki, Anayasamızın ceza hukukunda yer alan yasal boşluklar bu suçu işlemeye meyilli olan potansiyel sapkınlar ve katiller üzerinde caydırıcı bir etki yaratmıyor. Bu cani ruhlular işledikleri suçlardan dolayı hâkim karşısına çıktıkları gün kravat takarak davanın seyrini kendi lehlerine nasıl çevirebilirimin senaryosunu sahnelerler.  Mahkeme huzurunda sergiledikleri sıra dışı performansları asla karşılıksız kalmaz. Yargı makamını etkileyerek veya yanıltıcı bir algı oluşturarak iyi halden az bir cezayla ödüllendirilirler. Oldum olası ceza hukukundaki bu esası ve Hâkimlerin inisiyatif kullanarak iyi halden dolayı ceza indirimine gitmesi olayını anlayamadım, anlamakta istemiyorum. Mahkeme huzurunda timsah gözyaşları dökerek pişmanlığını ifade eden, süklüm püklüm tutum takınan o caninin yakın zamanda bir kadını kirlettiği veya katlettiği gerçeğini hangi iyi hal ortada kaldırabilir? Böyle bir yanılgı olabilir mi? Maalesef ki bizim yargı sistemimizin topal ördek hali budur. Sistem topal olunca, adalet hakkaniyete tecelli etmiyor. Etmiyor, çünkü yargı sistemimiz izaha muhtaçtır. Bu şekilde neticelenen yüzlerce kadın cinayeti davasına tanık olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Adamın eline bulaşan kan daha kurumadan,  hafifletici nedenler göz önüne alınarak berat ettiriliyor ve dava dosyası kapanıyor. Vicdanları kanatan böylesi kararlar sonucunda salınan eli kanlı katiller tekrar aramıza döner ve ellerini,  kollarını sallayarak kaldıkları yerden hayata devam ediyorlar.

Ve Çocuklar…

 Çocuk istismarı konusu bu ülkenin kanayan ve hiç kabuk bağlamayan yarasıdır. Çocuk insan olmanın en masum halidir. Öyle bir masumiyet ki, ne kin, ne nefret, ne de kötülük bilirler. Onların dünyası sevgi ve güzellik üzerine kuruludur. O küçücük dünyalarında asla kötülüklere yer yoktur. Saf ve tertemiz duygularıyla hareket eder, kendisini çirkin emellerine alet etmek isteyen ahlaksızların gerçek niyetini algılayamazlar. Algılayamazlar, çünkü onlar kötülük nedir bilmez. Doğruyla, yalanı, haklıyla, haksızı, iyiyle, kötüyü ayırt edemeyecek kadar masum bir bilinç düzeyine sahipler.

Hakkâri'den Edirne'ye, ülkenin her karış toprağında ve hemen her gün çocukların cinsel istismara uğradığı olaylar dizisi hiç eksik olmaz. Son olarak Ağrı'nın Bezirhan köyünde yaşayan ve henüz daha 3,5 yaşında olan çakmak gözlü Leyla Aydemir ile Ankara'nın Polatlı ilçesinde yaşayan 8 yaşındaki dünya güzeli Eylül Yağlıkara'nın maruz kaldıkları çirkinlikler hepimizi derinden üzdü. Toplumsal bilincimiz balık hafızası nispetinde olduğu sürece, bu olayların önüne geçmemiz söz konusu bile olmaz. Geçmiş yıllarda Özgecan ve Münevver'e yapılanlar hafızalarımızda tazeliğini korurken, bugün Leyla ve Eylül'ün kahredici dramları boğazımıza kocaman bir yumruk gibi oturmuş durumda. Ve yarın hangimizin masum yavrusu bu sapıkların çirkin emellerine kurban olacak bilinmez. Endişeliyiz. Haklı olarak endişeliyiz ancak, elimiz kolumuz bağlı seyirci modundayız. Öncelikle bu bana neci yaklaşımımızı terk edeceğiz. Sağduyulu ve toplumsal bilinçle hareket ederek korkularımızdan sıyrılmanın sınırlarını zorlayacağız. Farklı ideoloji ve farklı kültürlere sahip olabiliriz. Bu noktadan sonra farklılıklarımızın hiçbir önemi olmamalıdır. Çünkü burada ortaklaştığımız çok hassas bir konumuz var ve bu dayanışma ruhu ile hareket etmemizi elzem kılıyor. Bunun yolu güçlü sivil toplum kuruluşları ile bütünleşerek, her platformda konunun önemini anlatmak ve insanımızın bilinç düzeyini test etmekten geçer. Bazı kesimi meydanlara çıkarak ellerindeki urganları sallayarak idam sloganları ile yanlışın kapısını çalmaya başladığını görüyoruz. Bu doğru bir çağrı değil ve idam'ın çözüm olmaktan uzak bir seçenek olduğunu kabul edelim. Burada yapılması gereken tek şey, Hukuk devleti normları hırpalanmadan cezaların uygulanmasıdır. Caydırıcı olabilmesi için cezalar artırılmalı, hafifletici neden gibi değerlendirmelerin ortadan kaldırılmasıdır. Eğer cezalar ağırlaştırılır, geçmiş davalar emsal alınmadan karar mekanizması sağlıklı çalıştırılırsa, idam gibi anti demokratik uygulamalara da gerek kalmaz. Burada yargıya büyük sorumluluklar düşüyor. Zaman geçirmeden kendini revize etmesi ve iyi hal nedeniyle vicdanları sızlatacak kararlara bir daha imza atmamasıdır.      

Bir olalım, birlik olalım ve çocuklarımıza sahip çıkalım. Geleceğimizin teminatı çocuklarımızı sapık insanların çirkin emellerine kurban etmeyelim.