Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Kahveci Ali ve Susam Çayevi

Bir taraftan Ortaokul ve hemen ardında lise eğitimimi tamamlamanın çabasındayken, diğer taraftan da okul giderlerimi karşılamak için hafta sonları çalışmam gerektiği bilinciyle hareket ediyordum. İster istemez bu bilinçle hareket ediyor ve Babamın kısıtlı olan bütçesine ek bir maliyet getirmeme gibi bir sorumluluk hissi taşıyordum. Babam eli açık, mert bir adamdı. İki haftada bir Ardahan'a gelir, harçlığım olup olmadığını sorar ve 5-10 lira cebime sokuşturur öyle ayrılırdı. Harçlığım olmadığına asla tahammül etmez, cebindeki son kuruşu paylaşır öyle giderdi. Bütün sıkıntılarına rağmen yaptığı fedakârlıklarını takdir ediyor, üzülmekle acıma duygusu arasında çoğu kez uzattığı parayı harçlığım var diyerek almadığım olurdu. Bu hissi davranışım günlerce harçsız kalmama neden olsa da, kader birliği ettiğimiz okul arkadaşlarımın paylaşımcı yaklaşımıyla üstesinden gelebiliyordum.

 Yaşadığım şehirde öyle bugünkü büyük metropollerde olduğu gibi lüks cafe'ler, restourantlar ve turistik oteller yoktu. Bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda Kahvehane ve lokantalar vardı. Kısıtlı istihdam imkânları söz konusu olsa da, Bağdat caddesindeki o lüks cafe'lere taş çıkartan kahvehanelerde iş bulmak çok zor olmuyordu. Ardahan'daki bu kahvehaneler gerek köylerden gelen, gerekse şehirde ikamet eden insanlar için günün büyük bölümünü geçirdiği mekânlar olma özelliğini hiç yitirmiyordu. Hele hele Pazartesi günleri için ayrı bir parantez açmak gerekirdi. Pazartesi oldu mu,  Ardahan'ın nüfusu bir anda üç katın çıkardı. Gerek hayvan pazarının kurulduğu gün olması, gerekse alışveriş için köylerinden Traktörlerle, atlarla, at arabalarıyla çıkagelen insanların, hanları, garajları, kahvehane ve lokantaları hıca hınç doldurduğu gündü. Durum böyle olunca, kahvehanelerde her zaman iş bulma şansı yakalıyor, okul harçlığı gibi önemli bir meseleyi de kesin çözüme kavuşturabiliyordum. Öğrencilik hayatımda yanında kaldığım İsmet amcam ile Ali Yıldız'ın ( Kahveci Ali)  ortaklaşa işletmeciliğini yürüttükleri bir kahvehaneleri vardı. Eski Kars garajının karşısında bulunan ''SUSAM ÇAYEVİ,, kahvehanesinde Cumartesi ve Pazar olmak üzere haftada iki gün garsonluk yapıyor ve bunun ücret karşılığı olarak 10- 15 lira alıyordum. Aldığım yevmi yelere, öğrenci olduğumu bilen birçok müşterinin durumumu takdir ederek verdiği bahşişlerde eklenince hatırı sayılır bir ücrete dönüşüyordu. Öyle ki, artık işin püf noktasını öğrenmiş, tasarruf yapmaya bile başlamıştım. Ve biriktirdiğim paralarla ayda bir de olsa kahvehanenin hemen bitişiğinde bulunan ve adlarını her zaman rahmetle andığım giyim mağazaların sahibi Velli Enver ve Tevfik Özer'e uğrar, ya bir pantolon, ya bir gömlek, ya bir mont ya da bir ayakkabı alırdım. Hele o zaman çok moda olan İspanyol paça pantolon terzi Sefo ustaya ( Bugün dünür olduğumuz Turgay Karabağ'ın babası)  diktirirdim ki, Lise yolunun kaldırım taşlarındaki toz toprak ne varsa süpürürdü. Liseyi bitirene kadar, yaz tatilleri de dâhil olmak üzere çalıştığım ve babama maddi anlamda artı bir maliyet oluşturmadığıma sebep olan''SUSAM ÇAYEVİ,  kahvehanesi unutulmaz güzel anıları not düştüğüm ve bugünkü hayatıma varmamda yol gösterici olduğuna inandığım bir mekândı.  

70 ve 80'li yıllarda Ardahan'da yaşayanlar SUSAM ÇAYEVİ dendiğinde Kahveci Ali'nin adeta marka haline getirdiği kaliteli bir mekân, bir sohbet ve buluşma noktası olduğunu çok iyi bilirler. O zamanlar Ardahanlılar için çekim alanı haline gelen bir Bilbilan yaylası gerçeği vardı. Bilbilan yaylası meşe ve çam ormanlarıyla kaplı Artvin ile Ardahan sınırları içinde yer alan, yeşilin bin tonunu görülebileceğiniz bir yaylaydı. Bu gün hala o anlatılmaz yaşanır özelliklerini koruyabiliyor mu bilemiyorum. İnsanlar bir hafta önce programını yapar, etini, yağını, tuzunu, domatesini, salatalığını, mangalını kapan gecenin zifiri karanlığında yaylaya servis çeken dolmuşlara binmek için kalkış yeri olan Kars garajı ve Susam Çayevinin önüne akın ederlerdi. Bilbilan yaylasına gidenler her Cumartesi ve sabaha karşı saat beş gibi Susam çayevinde toplanır, Kahveci Ali'nin elinde çıkan o inanılmaz çay lezzetini kıtlama şekerle yudumlamadan asla yola çıkmazlardı. Ogün ocaklarda çay yetişmez, fazla olmasına rağmen masalarda oturacak yer kalmazdı. O zamanlarda öyle kapalı mekânlarda sigara içilmez diye bir yasak yoktu. Şanslı olup Kahveci Ali'den çayı kapan hemen bir Bafra veya Birinci sigarası tüttürürdü. Kahvehanenin içi boşalana kadar orman yangını çıkmışçasına sigara dumanına keserdi. Yaylaya gidecek olan dolmuş sahipleri Mehmet Sural, Cimşit ve Cavit gidiş geliş olarak kullanılan cadde yolunda iki sıralı halde park eder,  yolcuların kahvaltı niyetine höpürdeterek ve keyifle çaylarını bitirdikten hemen sonra ''yolcu yolunda gerek,, der, kontağa asılırlardı. Çay faslı biter bitmez Kahveci Ali'yle herkes helalleşircesine vedalaşır, çay için şükranlarını sunar gibi Bilbilan yolunda karanlığın izlerine karışırlardı.

Ali Yıldız, namı diğer'' Kahveci Ali öğrencilik geçmişimde apayrı yeri olan, bir arkadaş, bir dost, bir ağabey ve bir babaydı benim için... Onun telkin ve öğretici yaklaşımları sayesinde hayatın gerçeklerini kavramak için çok fazla yol yürümem gerekmedi. Her şeyi ondan aldım ve hedeflerime isabetli kararlar vererek yürümeyi onun öğretileri sayesinde başardım. Ve dün değerli ağabeyimin, Çaycı Ali'nin vefat haberini aldım. Çok üzgünüm ve her konuşmamızdan sonra kulaklarımda asılı kalan o lirik ses tonunu hiç unutmayacağım. Huzur içinde yat, melekler yoldaşın olsun yüreği güzel insan…