Osman Kamacı

Osman Kamacı

Mail: osmankamaci@hotmail.com

Aile Kavramı Önemlidir ama Çamurdan Nefret Ederim

 Sosyoloji de kan bağı bulunan karı, koca ve çocuklardan oluşan en küçük bireyler topluluğuna kısaca aile denir diye bir karşılık var. Bu kavramın sosyolojideki tam açılımı böyle olmuş olsa da, aslında her toplumun kendi geleneksel örfi adet ve sosyal yaşam biçimleriyle harmanlayıp anlam kazandırmaya çalıştığı bir kurumdur aile olgusu.

Kimi zaman gerçek bir aile nedir ve en önemli bileşenleri kimlerdir diye düşünmeden edemeyiz. Düşünürüz ama bu kavramın bir bütün olduğu gerçeğinden de bir türlü uzaklaşamayız. Kabul etmek gerekir ki, ebeveynlerin bu bütünsellik içerisindeki statüsü en üst seviyedir. Çünkü anne ve babalar gerek kişilik yapıları, gerekse genel hal ve davranışları ile çocukların psikososyal, sosyokültürel gelişim ve şekillenmesinde önemli birer rol modeldirler.  Wilhelm Stekel’in dediği gibi “Aile, her türlü iyilik ve kötülüğün öğretildiği bir okuldur. ,, Bu kavramı oluşturan bireyler istikrarlı bir irade ortaya koyar, hayatı ortaklaştırarak,  yapıcı roller üstlenebilirlerse sağlıklı bir aile birlikteliğinde söz edilebilir.  Aksi halde ne yaparsanız yapın, mutlu bir aile fotoğrafının ortaya çıkmasına muvaffak olamazsınız. Fertler arasında sevgi ve saygı gibi hayati önemdeki iletişim araçları örselenerek, telafisi imkânsız tahribatlar oluşursa, güvensizlik gibi önemli bir sorunlar ortaya çıkar ki, ( Bu kavramı bir insan bedeni olarak düşünelim.) bu da bazı organları kangrene dönüştürür. O zaman da yaşamak adına yapılabilecek tek şey, kangrenli uzvu keserek marazlı bölgeden kurtulmaktır. Demem odur ki, çekirdek aile bile olsa, dengeler bir kez olsun bozuldu mu, sonrasında ne yaparsanız yapın,  savrulmaları artık önleyemezsiniz.

Kısaca betimlenen bu anlatım çekirdek aile kavramı için ne kadar doğru ve geçerliyse, akrabalık kavramı için de o kadar doğru ve geçerlidir. Çünkü akrabalık olgusu da kan bağı veya evlilik yoluyla birbirine bağlı bireylerden anlamını tamamlayan bir normlar bütünüdür. Yani çekirdek aile için geçerli olan parametrelerin tamamı (  Teyze, Hala, Dayı, Kuzen, derecesi ne olursa olsun, fark etmez.) akrabalıklar için de geçerlidir. Hepsinin soy bağından dolayı bağlayıcılıkları bir helezon gibidir ve etkileşim kuvvetleri tek merkezlidir. Şöyle ki, herhangi bir akrabanızın iş veya sosyal hayatında başarılı olması her ne kadar sizi mutlu kılıyor ve gurur verici bir ruh hali yaşamanıza neden oluyor ise, aynı akrabanın maddi çıkarlarını ön plana çıkararak sizi veya bir başkasını ahmak yerine koymaya çalışması da aynı derecede hayal kırıklığı ve ahmakçadır. Akrabalık ve aile ilişkileri toplumların evrensel insan deneyimlerinden elde edilen ilkeler üzerine kurulan sosyal organizasyon şekilleri gibi düşünüldüğünde, elbette bu tür etkileşimlerin kaçınılmaz olacağı öngörülebilir. Ve hatta haklı olarak, herkes kendi hayatından sorumludur, akraba da olsa birinin hatası bir başkasına fatura edilemez diye de düşünülebilir. Tabi ki bu söylem doğruluk payı olan, anlamlı bir söylemdir. Buna hiç ama hiçbir itirazım yok ve olamazda. Ancak çıkarlarına hizmet eden, etik ve ahlaki olmayan davranışlarla herhangi bir akraba veya iş ortağının iyi niyetinden istifade etmeye kalkışmanın dürüstlük ölçütüyle izah edilemeyeceğini de göz ardı etmemek gerekir. Böyle bir davranış biçiminin sosyolojideki açılımı tam olarak nedir, ben bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa, o da dürüstlük ve mertlik gibi onurlu duruştan nasiplenmemiş saplantıları nedeniyle ahlaki değerlerinin erozyona uğramış olduğudur. Böylesi mide bulandırıcı bir durumla karşı karşıya kalmışsanız burada soğukkanlı ve sağduyulu olunmasında sayısız fayda vardır. Kötü niyet kavramının kişiliklerinde vücut bulmuş hallerinin etki alanı dışına çıkmak en mantıklı ve en doğru seçenektir. Davranış ve ilişki sınırımızı bu seçenek üzerinde dizayn etmeye neden olanlar akraba da olsa, eğilip bükülmeden, dik duracağız. Vicdanen rahat, dürüst ve ahlaki değerlerimizden sapmayacağız. Karakterlerine sirayet eden o şeytani ve çukur seviyeye inme hatasına düşmeyeceğiz. Eğer iyi niyetinizden faydalanarak sizi suiistimal eden böylesi arkadaş ve akrabanız var ve ciddiye alarak seviyelerine inmeye tevessül ederseniz,  kesinlikle onlardan hiç bir farkınız kalmaz. Böylesi durumlarda onlara karşı takınacağınız en isabetli tavır, ne kadar olursa olsun, olduğunca uzak durmaktır. Sersefil ve asalakça egolarını baskın hale getirerek, çıkara dayalı amaçlarını üzerinizde tatbik etmeye çalışıyorlarsa, boş verin akrabalık derecenizi, boş verin bağlayıcı olduğuna inanılan kavramsal soy bağı ve geleneksel aile kültürünüzü. Bütün bu değerleri elinizin tersiyle bir kenara itin ve yolunuza devam edin gitsin. Çünkü o kurumda önlenemez çürümüşlükle birlikte, savrulmalar başlamıştır.

Bu düşüncemi Ali Fuat Başgil’in  “Kötülük yolunun çamuruna basma ki ayağını yıkamak zorunda kalmayasın.’’ sözü tamamlar. Üstat burada “Çamur birikintisi gördüğün an, yolunu değiştir. Eğer basarsan sadece ayağını kirlettiğiyle kalmaz, üstündeki beyaz gömleğe de sıçrar.” nasihatinde bulunuyor. O zaman üstadın bu felsefi sözünü dikkate alarak, çamur ve kirden uzak durmalıyız.  Böylece hem kendimize olan saygınlığımızı korumuş, hem de geri dönüşü olmayan pişmanlıklara saplanmamış oluruz. Büyük bir olasılıkla söz konusu tutum neticesinde o arkadaş veya akrabaları kaybedeceğiz. Hele bir de duygusal bir kişiliğe sahipsek üzüntülere boğulacağız. Ve hatta yaşadığımız hayal kırıklıklarıyla baş başa da kalmış olacağız, ama olsun… Unutulmamalıdır ki, onları kaybederken ayakkabı ve beyaz gömleğimizle birlikte onurumuzu da korumuş olacağız.

Çamur mu?

Nefret ederim.

Bırakın o vıcık vıcık şey sağlıksız görüntüsü içinde kokuşsun ve orada kalsın.

Bin tane bahanenin arkasına sığınarak basitliklerini ortaya koyanlar sizi aldattıklarını sanırlar. Bırakın öyle sansınlar. Hepimiz biliyoruz ki, onlar sadece kendilerini itibarsızlaştırırlar.

Çünkü çirkinlik yalnızca sahibini çirkinleştirir, sizi değil…

Facebook Yorum

Yorum Yazın