Melike Al

Melike Al

Mail: melike.al93@gmail.com

Dünya Açlıkla Burun Buruna

Pandemi ülkemizde ve dünyada tam bir baş belası oldu. Açlık ve susuzluk ne yazıkki kapıda. Kuraklık Hastalık Ve çölleşmeye doğru giden bir dünya oluşmaya başladı.

Alman Açlıkla Mücadele Örgütü (Welthungerhilfe), küresel çapta açlık sorunu yaşayan insan sayısının yakın gelecekte bir milyar kişiye çıkabileceği uyarısında bulundu. Almanya'nın başkenti Berlin'de, örgütün 2019 yılı raporunu açıklayan Welthungerhilfe Başkanı MarlehnThieme, geçtiğimiz yıl dünya üzerinde, yaklaşık 820 milyon insanın açlık sorunu ile mücadele etmek zorunda kaldığını dile getirdi.

"Çok sayıda insan COVID-19 hastalığına yakalanıyor, işini kaybeden çok fazla insan var, ekonomi dramatik bir biçimde çöküyor, gıda fiyatları yükseliyor ve sağlık sistemleri bu mevcut durumla başa çıkamıyor" diyen Thieme, buna ek olarak Afrika ve Asya'nın bazı bölgelerinde yaşanan çekirge istilalarının durumu daha da kötüleştirdiğini ifade etti.

Birleşmiş Milletler‘in (BM) Gıda Hakkı Özel Raportörü Olivier De Schutter de koronavirüs krizinin şu ana dek 250 milyondan fazla insanı açlıktan ölme sınırına getirdiğini belirtti. De Schutter, yaşanan krizin aynı zamanda, 2030 yılına kadar küresel yoksulluğu bitirmeye yönelik çalışmaları da çökerttiğini vurguladı.

BM'nin daha pandemiden önce açıkladığı devamlılık hedefleri arasında 2030 yılına kadar dünya üzerinde aşırı yoksulluk ve açlığı bitirmek bulunuyordu.

Olivier De Schutter tarafından kamuoyu ile paylaşılan ilgili BM raporuna göre yaşanan pandemi ve onunla birlikte gelen ağır ekonomik kriz halihazırda on milyonlarca insanı aşırı yoksulluğa sürüklemiş durumda.

Dünyada açlık önü alınamaz bir hızla artarken erozyon ve yanlış kullanım gibi nedenlerle her yıl yaklaşık 24 milyar ton verimli toprak kullanılamaz hale geliyor.

Birinin salgınla kurduğun ilişki dünya haritasındaki yerine, içinde bulunduğun ülkedeki vatandaşlık durumuna, yaşadığın şehrin mekanındaki konumuna, yaptığın işe, yaşına, sınıfına, cinsiyetine ve tabii derinin rengine göre şekilleniyor. Bir diğer ifade ile sağlığın sosyal belirleyecileri sizin salgındaki durumunuzu da belirliyor. İyi sağlık, yaşam koşullarını biçimlendiren politik, ekonomik ve toplumsal güçlere bağlıdır. Bu anlamda yoksulluk, bir politik seçimdir. Ülke hükümetleri benimsedikleri ekonomik ve sosyal politikalar ile sağlıkda eşitsizliği artırabilir veya azaltabilirler. Sosyal ve ekonomik politikalar bir çocuğun tam potansiyeli ile büyüyüp gelişip sağlıklı bir hayat mı yaşayacağı, yoksa yaşamının hastalıklı mı olacağı üzerinde belirleyici bir etkiye sahiptir. Ya da ayni politikalar sizin salgın döneminde evde kalıp kalamayacağınızı da, COVID-19’a yakalanıp yakalanmayacağınızı da büyük oranda belirlemektedir. Çünkü insanların ölümünden büyük oranda sosyal eşitsizlik sorumludur. Salgınlar, ekonomik ve sosyal sınıf ayırımlarını derinleştiriyor ve virüsü daha ölümcül hale getiriyor. Virüsün etkilediği toplumlarda hastalığı daha ağır geçirenler genellikle ekonomik olarak toplumun alt kesimlerinde olan insanlar. Bunun yanısıra araştırmalar, yoksul kesimlerde virüse yakalanma olasılığının da daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu pandeminin siyasal anlamda da sonuçları olacaktır şüphesiz. Daha demokratik bir toplumun inşası daha demokratik bir siyaset de olabilir, digital gözetimi içeren daha totaliter rejimlere de kayış olabilir.

Son 15 yıldır bilim çevrelerinin böyle bir salgın yaşanabileeceği uyarıları yapmasına karşın, hiçbir önlem almayan veya varoluşlarına ters olduğu için alamayan neoliberal sistem ve devlet yönetimleri kaldıkça, bundan sonra yeni pandemiler ve iklim krizinin daha ağır etkileri ile karşı karşıya kalacağız. Gerekenler yapılabilseydi, kuşkusuz ki bu salgın olmayabilirdi.

Facebook Yorum

Yorum Yazın