Melike Al

Melike Al

Mail: melike.al93@gmail.com

Hayatla Dost Olmak

Hayat, seni zafer şarkılarıyla bitirmek istiyorum. Gözlerimi son yumuşum göğsümü gere gere, mutlu ve huzurlu olsun. Ne çok şey verdik birbirimize. Sen bensiz, ben sensiz olamayız biliyorsun. O halde neden böyle itişip kakışıyoruz seninle? Neden bir küsüp bir barışıyoruz? Sıkıp ellerimizi dost olamaz mıyız? Hadi barışalım, kabul et zeytin dalımı.

Güneş batmaktayken, gri bulutlar arasından pembe ışıklar sızmaktayken, tam o anda beliriverdi seninle dost olma isteğim. İstedim istemesine de nasıl olacağını bulmaya çalışırken epey zorlandım. Arif olsaydım belki tarif gerekmeyecekti. Bazıları arif doğuyor, bazıları sonradan oluyor galiba. Sanıyorum her şeyin yolu önce insan olduğunu kabullenmekten geçiyor. Hayat duydu bu düşüncemi ve gülmeye başladı. Komik olduğumu dudaklarını büzerek, manidar bakışlarla haykırdı yüzüme. Bunu herkes biliyormuş ve çok önceden farketmem gerekiyormuş gibiydi tavrı. Savundum kendimi. Dostoyevski "Budala" kitabının kapak yazısında şöyle diyor:

"Gülünç olma düşüncesi bizi utandırmamalı, değil mi? Gülünç olmak bazen iyi hatta çok iyidir. O zaman insan başkalarına karşı daha hoşgörülü olabiliyor. Her şeyi birden anlamak mümkün mü? İnsan bir anda mükemmel olamaz. Sizin adınıza, hepimizin adına korkuyorum. Tümümüzün kurtuluşu için karanlıkta bir kör döğüşüne kapılarak mahvolmamızdan kurtulmak için söylüyorum bunları."

Gülünç olarak hoşgörü sağlanabileceğini düşünmüş müydünüz hiç? Kusursuz değiliz, kusurlu kalmak zorunda da değiliz. Sanıyorum ki hayatla dost olmanın yollarından biri kabullenmek. Sorgusuzca, övünerek kabullenirken sevinçleri; fazlaca itirazlı oluyoruz hüzünlere. Acıların da en az sevinçler kadar doğal olduklarını benimseyebilmek gerekiyor. İbresi çok yukarılarda olan beklenti paketlerimize ne demeli? Uğruna her şeyimizi harcadığımız, kendimizden ve çevremizden çalarak, görmezden gelerek, at gözlüklerimizi takıp, sadece ona kilitlendiğimiz isteklerimiz oldu yaşamlarımızda. Belki ulaştığımız, elde ettiğimizde hazzını alacak konumda olmadığımız beklentilerimizi, bekledik durduk ha bire bir yerlerde. İçine sebzeler, çiçekler dikecek bir bahçemiz olduğu anda, gençliğimiz ve sağlığımızı kaybettiğimiz az rastlanır türden midir? Gerçekleştirilemeyenlerin hayal kırıklığı da cabası. Hep istiyor, istiyor, istiyoruz. İstemeliyiz de... Nasıl istememiz gerektiğini öğrenerek. Kör döğüşlerinden sıyırdığımız, hayatın tadlarından kopmadığımız hedeflerimiz doyurabilirler ancak bizleri.

Hayatla dost olmak bir yana, insanla dost olmanın tadına varmayı seviyorum. Bu zamanda kolay değil elbette. Herkes çok yoğun, zaman yok, şartlar uygun düşmüyor, geçmişte yaşananların-birikimlerin kabukları sert oluyor, bir boy farkla önde olan menfaatler başkaca güzelliklerin önünü kesiyor vs... Yine de dostluklarımıza zaman ve emek harcamaya özen göstermeliyiz. Kaçmak ve korkmak yerine, dostluğun bizi çağıran yumuşak ve ılık nefesini ensemizde hissettiğimizde, yüzümüzü dönerek kucaklamalıyız onu. Hoşgeldin diyebilmek ne güzeldir gönül kapımızı çalanlara. İyisiyle kötüsüyle varsın ellerinden geleni yapıversinler bize. Eninde sonunda her şey sahibine dönecektir. Hoş geldin diyebilir ve hoş edebilirsek gelenleri, giderken güle güle diyebilir bize birileri. Hayatla dost olmanın iksirli kadehinden bir yudum da, insanla dost olmak adına içiyorum. Şerefinize hayatımdaki ve hayalimdeki sevgili dostlarım. Şerefine hayat... Heyhat!!! Hayat, seni zafer şarkılarıyla bitirmek istiyorum. Gözlerimi son yumuşum göğsümü gere gere, mutlu ve huzurlu olsun.

Facebook Yorum

Yorum Yazın